İslâm âlimleri, Kur'ân-ı kerîmin î'câzını (eşsizliğini, mûcize olduğunu) başka başka bildirdiler. Çok kimse, Kur'ân-ı kerîmin nazmı garîb, üslûbu acîbdir yâni bilinenlerden başkadır. Arab şâirlerinin nazmlarına, üslûblarına benzemediği için mûcizedir dediler. Sûrelerin başındaki ve sonundaki ve kıssalarındaki nesr kısımları da böyledir. Sec'lerin Kur'ân-ı kerîmde mevcûd olmaları, insan sözlerindeki sec' gibi değildir. İnsanlar, bunları Kur'ân-ı kerîmdeki gibi yapamadılar. Arabça'yı iyi bilen bir kimse, Kur'ân-ı kerîmin îcâzını açıkça anlar. Kur'ân-ı kerîmdeki îcâz, hem belâgatının yüksek olmasından, hem de nazmının garîb olmasındandır. Yâni hiç görülmemiş bir nazm (dizilme) olmasındandır. (İmâm-ı Rabbânî)
Cim: Câiz geçmek ondan, hem revâ
Durmak fakat evlâdır sana.
Ze: Câiz onda dahi durdular,
Geçmeyi daha iyi gördüler.
Tı: Mutlaka durmak nişânıdır,
Nerde görsen, orda hemen dur.
Sad: Durmakta ruhsat var dediler,
Nefes almağa izin verdiler.
Mim: Lâzım durmak burada elbet,
Geçmede küfürden korkulur pek.
Lâ: Durulmaz! demektir her yerde,
Durma hiç! alma hem nefes de.
Bu tertible oku, itmâm et
Sevâbın cümleye ihsân et.
(Ahmed İbni Kemâl Paşa)
Secâvendlerden ayn harfi rükû demektir. Hazret-i Ömer'in namaz kıldırırken ayakta okumayı bitirip, rükûa eğildiğini gösterir. Ayn işâreti hep âyetlerin sonunda bulunmaktadır. Lâ bulunan yerde durulursa evvelki kelime ile birlikte tekrar okunur. (M. Sıddîk Gümüş)
|