Îmân-ý gaybî, îmân-ý þühûdîden (görerek inanmak) daha üstündür. Çünkü peygamberlerin îmâný, îmân-ý gaybîdir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
Biz gaybe îmân eyledik. Bizim îmânýmýz, îmân-ý gaybîdir. Zîrâ biz, Allahü teâlâyý gözümüzle görmedik. Lâkin görmüþ gibi inandýk, îmân ettik. Bunda aslâ þüphemiz yoktur. (Kudbüddîn-i Ýznîkî)
Îmân-ý Hakîkî:
Îmân-ý hakîkînin alâmeti, gevþeklik ve tembellik olmadan Ýslâmiyet'in emirlerini kolayca yapma ve yasaklarýndan kaçýnma hâlinin hâsýl olmasýdýr.
Îmân-ý hakîkiye sâhib olan kimse, bütün âlem yâni dünyâdaki insanlar bir araya gelse, Allahü teâlâyý inkâr etseler, o, inkâr etmez ve kalbine aslâ þek ve þüphe gelmez. Onun îmâný, enbiyâ (peygamberler) îmâný gibidir. Böyle îmân, îmân-ý taklîdî ve îmân-ý istidlâlîden üstün ve kýymetlidir. (Kutbüddîn-i Ýznîkî)
Tasavvuf yolunda ilerlemekten, nefsi ve kalbi kötülüklerden ve kötü düþüncelerden temizlemekten maksat; mânevî âfetleri (tehlikeleri) gidermek, kalbi mânevî hastalýklardan kurtarmaktýr. Bekara sûresindeki; "Kalblerinde hastalýk vardýr" meâlindeki dokuzuncu âyet-i kerîmede bildirilen hastalýk tedâvî edilmedikçe îmân-ý hakîkî ele geçmez. Bu âfetler var iken elde edilen îmân, îmânýn sûretidir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
Îmân-ý Hýlkî:
Kâbe yakýnýndaki Hacer-i Esved'i istilâm (selâmlama) esnâsýnda okunan "Allah'ým sana inanýr, kitâbýný tasdîk eder ve ahdimizde, verdiðimiz sözde dururuz" duâsýnýn mânâsý, îmân-ý hýlkîyi tâzelemektir. (Ýmâm-ý Gazâlî)
|